3 Haziran 2012 Pazar

YÜKLEMSİZ ŞİİR

Bir şiir geçiyor içimden bir şiir geçiyor,
Kağıt kaleme uzanmıyor ellerim;
Ellerim ayaklarım üşüyor.
Şiirin içinden Nazım geçiyor,
Yüreği delinmiş,
Yüreği sevgilerden delirmiş,
Sevgilerini düşürerek sokaklara Nazım geçiyor.

Kandinsky'nin edilgen mavisi geçiyor şiirden,
Uyandırarak yeşildeki huzuru.
Öyle edilgen ki mavi,
Kendini kollarında unutmuş yeşilin.

Tarkovsky'nin ihtişamsız cümleleri geçiyor şiirden,
Pil kapağı yerinde bant bulunan kumandalar kadar yalınca ve samimi.

Bir şarkı dolanıyor şiirin dudaklarına,
Jeff Buckley'nin 'cold and broken' yakarışı kadar çaresiz söylüyor şarkıyı,
Kıskanıyor şarkıyı şiir, ezgisini kıskanıyor.
Kıskanıyor şiiri şarkı, ezgisini kıskanıyor.

Mayakovski'nin Sergey Yesenin'i kadar yitik,
Küçük Prens'in Tilki'si kadar evcil bir masumiyet bürüyor şiiri,
Gözlerinde büyüyor derinlik,
Gözleri uçuruma düşüyor,
Gözleri uçuyor şiirin,
Tien Shan dağlarına uçuyor dağıtarak bulutları.
Gözleri gökyüzüne dolaşıyor.

Bütün cümlelerim sonunda üç noktaya aşık oluyor,
Sonunda sonsuz olmak istiyor cümlelerim,
kendileriyle çelişiyor...
Özne yükleme uymuyor,
Özne uyuyor derinliğinde boynumun,
Özneyi uyandırmamak için
Yüklemler susuyor.


.gizem