Kant, ünlü eseri olan Saf
Aklın Eleştirisi’nin Transandantal Diyalektik kısmında, metafiziğin neleri
başarıp neleri başaramayacağını bilmek ister. Bunu öncelikle, metafizik bir
bilim olanaklı mıdır?” sorusunu sorarak başlatır.
Transandantal Estetik
kısmında insan bilgisinin neleri nasıl bilebileceği üzerine düşünür, Kant. Ona göre, bilgi deneyle başlar ancak deneyden
çıkmaz. Aklın (vernunft) saf kategorileri vardır. Zihinde bilgiler oluşurken,
biz nesneyi kendinde-şey olarak değil, aklın duyusal saf biçimleri olan zaman
ve uzam aracılığıyla algılarız. Nesneler bize duyusallıkla
verilirler ve ancak duyusallığı bize görüler
sağlar. Bizde etkin olan anlama yetisi, nesneler üzerine düşünür ve kavramlar
oluşturur. Ne olursa olsun, bu kavramların duyusallıkla ilgisi vardır.
Nesneler, bizde görüler halinde bulunduğu sürece, onlar aynı zamanda duyumdur.
Bu duyumlar bize a posteriori olarak verilmiştir, ancak biçimsel olarak bizde a
priori olarak bulunurlar. Aklımızda yaptığımız işlemlerin büyük kısmı bu a
priori olan kavramlar üzerinedir.
Kant’a göre deney yargılarının hepsi sentetiktir. Bu yargıların, a
priori ve a posteriori olarak ikiye ayrılır. Matematik yargılar sentetik a
priori’dir. Bunlar da deneyle başlar ancak aklın kendinde oluşturduğu
kavramlardan ilerler. Doğa bilimlerinde de sentetik a priori kavramlar vardır. Matematik,
duyusallığın zaman görüsüyle, fizik ise uzam görüsüyle bilim olma unvanı alır.
Duyusallık incelendikten sonra, Transandantal Analitik bölümünde
anlama yetisi kısmı incelenir. Nesneyi bir malzeme gibi alıp bunu işleyen ve oradan
kavramlara ulaşan anlama yetisidir. Duyusallığın uzam ve zaman gibi a priori
kavramları gibi, anlama yetisinin de a priori kavramları vardır. Bunlara
kategoriler der. Aristoteles’in varlığa ilişkin kategorilerinin tersine,
Kant’ın kategorileri insan aklına aittir. Nitelik, nicelik, bağlantı ve yargı
kipleri kategorileri olmak üzere 4 başlıkta inceler bunları. Kategoriler,
deneyden önce vardır ve bunlar aracılığı ile düşünebiliriz. O halde, bilgiyi
sağlayan hem görü hem de kavramdır : “ görüsüz kavramlar boş, kavramsız görüler
kördür”.
Daha önce belirtildiği gibi, duyusallıktan bağımsız, saf anlama
yetisinin kavramları tek başına bize bilgi vermez. Kavramlar, kendi başlarına
zaman ve uzamdan ayrıdırlar. Aynı zamanda aklın aşkın bilgileri olan; Tanrı,
ruhun ölümsüzlüğü ve özgürlük ideleri vardır. Saf aklın değil de pratik aklın çözümleyebileceği
gerçekliklerdir. Bunlar deneyden
gelmediğinden, deneyle de kanıtlanamaz. Bu yüzden bunlardaki yanlışlığı
yalnızca saf akıl fark edebilir. Bu yanlışlığı, deneyden tamamen
bağımsızlaşmış, kendi içinde tutarlı olması zorunlu olup, kendi dışında
tutarlılığı ilineksel olan mantık ilkeleriyle ve buradan çıkan diyalektikle
özetler. Çelişkiler mantığı diyalektiğe
bağlıdır. Biz deney aşırı olan ideleri, sadece kategorilerle düşünmeye zorunlu
aklımızla tasarlayıp buna diyalektik deriz, Kant’a göre. Diyalektik, 3 türde
vardır. Bunlardan kalkışarak, rasyonel psikolojiyi, rasyonel kozmolojiyi ve
rasyonel teolojiyi eleştirir. Tanrı’nın var olup olmadığı, ruhun ölümsüzlüğü ve
evrenin sonlu olup olmadığı sorularını sorar. Bunları yaparken, koşullara bağlı zaman ve
uzamın sınırlılığından birliğin, evrenin, Tanrı’nın sınırsızlığına, mutlaklığına
ulaşmayı sağlayan diyalektiği, hiç de hakkımız olmayan bir şekilde kullanırız.
Böylece, karşıtı olan düşünceler aynı anda haklı olabilir, çünkü doğru bilginin
yapısında olan koşullar burada yoktur. Örneğin, “evrenin bir başlangıcı vardır”
ve “evrenin bir başlangıcı yoktur” önermeleri birbirine zıt da olsa, ikisi de
yanlıştır. Çünkü evren, bilinebilir olanların bütünü ( mutlak) olarak deney
sınırlarının dışındadır.
Peki, insan neden böyle bir hataya düşer? İnsan
bilemeyeceği, kavrayamayacağı şeyler üzerine düşünmeye yatkındır da ondan. Ona göre
“ aklın ilkeleri, koşulların totalitesi ile uğraşır”, bütünü, mutlağı bilip
rahatlamak ister. Ancak böyle yaparak, sorunlarını artırır. Aklın mantığı, tek
tek şeylerin idesini, kavramlarını birer nesne olarak görüp, bu görünümün
mantığından yeni ve evrenin yapısıyla ilgili daha tümel bilgilere ulaştığını
sanır ( Spinoza ve Descartes gibi). Bu metafizik bilme, “tez” ve “antitez” diye
adlandırılan yargıların formel dayanaklarından
sıyrılıp sanki duyumsallığın nesnesiymiş gibi görülmesi ve “ sentez” isminde
bir yeni yargı yaratılmasıdır.
Sonuç olarak, Kant’ta
diyalektik, saf aklın idelerinin kendilerinde değil, bunların yanlış
kullanımıdır. Transandantal diyalektik ise, transandantal analitik'in karşıtı, yani
yanılgının mantığıdır. Çünkü akıl, akıl yürütme yöntemleriyle işlem yaptığında kendisiyle çatışmaya düşer ki, işte ortaya çıkan bu yanlış çıkarımların (antinom) giderilmesi için "transandantal diyalektiğe" başvurmak
zorunda kalınır. Burada iki karşıt tezin, yani tez ve antitezin karşıtlarının
imkansızlığı kanıtlanarak giderilir. Bu anlamda Kant'a göre
diyalektik, bir yandan aklın ulaştığı bir yanılgı şekli olduğu gibi, aynı zamanda
bu yanılgının düzeltilmesi için başvurulacak eleştiri, yanlışı gösterme
yöntemi de olabilmektedir.
kaynak:
Kurt, Ceyhan: Kant'ın etik görüşünde özgürlük kavramının yeri
Heimsoeth, Heinz: Kant'ın Felsefesi
Kant, Immanuel: Saf Aklın Eleştirisi
Ege, Ragıp: Diyalektik
Hilav, Selahattin : Diyalektik Düşüncenin Tarihi
kaynak:
Kurt, Ceyhan: Kant'ın etik görüşünde özgürlük kavramının yeri
Heimsoeth, Heinz: Kant'ın Felsefesi
Kant, Immanuel: Saf Aklın Eleştirisi
Ege, Ragıp: Diyalektik
Hilav, Selahattin : Diyalektik Düşüncenin Tarihi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder