27 Mayıs 2012 Pazar

Kant'ın Diyalektiği



  Kant, ünlü eseri olan Saf Aklın Eleştirisi’nin Transandantal Diyalektik kısmında, metafiziğin neleri başarıp neleri başaramayacağını bilmek ister. Bunu öncelikle, metafizik bir bilim olanaklı mıdır?” sorusunu sorarak başlatır.

   Transandantal Estetik kısmında insan bilgisinin neleri nasıl bilebileceği üzerine düşünür, Kant. Ona göre, bilgi deneyle başlar ancak deneyden çıkmaz. Aklın (vernunft) saf kategorileri vardır. Zihinde bilgiler oluşurken, biz nesneyi kendinde-şey olarak değil, aklın duyusal saf biçimleri olan zaman ve uzam aracılığıyla algılarız. Nesneler bize duyusallıkla verilirler ve ancak duyusallığı bize görüler sağlar. Bizde etkin olan anlama yetisi, nesneler üzerine düşünür ve kavramlar oluşturur. Ne olursa olsun, bu kavramların duyusallıkla ilgisi vardır. Nesneler, bizde görüler halinde bulunduğu sürece, onlar aynı zamanda duyumdur. Bu duyumlar bize a posteriori olarak verilmiştir, ancak biçimsel olarak bizde a priori olarak bulunurlar. Aklımızda yaptığımız işlemlerin büyük kısmı bu a priori olan kavramlar üzerinedir.

   Kant’a göre deney yargılarının hepsi sentetiktir. Bu yargıların, a priori ve a posteriori olarak ikiye ayrılır. Matematik yargılar sentetik a priori’dir. Bunlar da deneyle başlar ancak aklın kendinde oluşturduğu kavramlardan ilerler. Doğa bilimlerinde de sentetik a priori kavramlar vardır. Matematik, duyusallığın zaman görüsüyle, fizik ise uzam görüsüyle bilim olma unvanı alır.

   Duyusallık incelendikten sonra, Transandantal Analitik bölümünde anlama yetisi kısmı incelenir. Nesneyi bir malzeme gibi alıp bunu işleyen ve oradan kavramlara ulaşan anlama yetisidir. Duyusallığın uzam ve zaman gibi a priori kavramları gibi, anlama yetisinin de a priori kavramları vardır. Bunlara kategoriler der. Aristoteles’in varlığa ilişkin kategorilerinin tersine, Kant’ın kategorileri insan aklına aittir. Nitelik, nicelik, bağlantı ve yargı kipleri kategorileri olmak üzere 4 başlıkta inceler bunları. Kategoriler, deneyden önce vardır ve bunlar aracılığı ile düşünebiliriz. O halde, bilgiyi sağlayan hem görü hem de kavramdır : “ görüsüz kavramlar boş, kavramsız görüler kördür”.

   Daha önce belirtildiği gibi, duyusallıktan bağımsız, saf anlama yetisinin kavramları tek başına bize bilgi vermez. Kavramlar, kendi başlarına zaman ve uzamdan ayrıdırlar. Aynı zamanda aklın aşkın bilgileri olan; Tanrı, ruhun ölümsüzlüğü ve özgürlük ideleri vardır. Saf aklın değil de pratik aklın çözümleyebileceği gerçekliklerdir.  Bunlar deneyden gelmediğinden, deneyle de kanıtlanamaz. Bu yüzden bunlardaki yanlışlığı yalnızca saf akıl fark edebilir. Bu yanlışlığı, deneyden tamamen bağımsızlaşmış, kendi içinde tutarlı olması zorunlu olup, kendi dışında tutarlılığı ilineksel olan mantık ilkeleriyle ve buradan çıkan diyalektikle özetler.  Çelişkiler mantığı diyalektiğe bağlıdır. Biz deney aşırı olan ideleri, sadece kategorilerle düşünmeye zorunlu aklımızla tasarlayıp buna diyalektik deriz, Kant’a göre. Diyalektik, 3 türde vardır. Bunlardan kalkışarak, rasyonel psikolojiyi, rasyonel kozmolojiyi ve rasyonel teolojiyi eleştirir. Tanrı’nın var olup olmadığı, ruhun ölümsüzlüğü ve evrenin sonlu olup olmadığı sorularını sorar.  Bunları yaparken, koşullara bağlı zaman ve uzamın sınırlılığından birliğin, evrenin, Tanrı’nın sınırsızlığına, mutlaklığına ulaşmayı sağlayan diyalektiği, hiç de hakkımız olmayan bir şekilde kullanırız. Böylece, karşıtı olan düşünceler aynı anda haklı olabilir, çünkü doğru bilginin yapısında olan koşullar burada yoktur. Örneğin, “evrenin bir başlangıcı vardır” ve “evrenin bir başlangıcı yoktur” önermeleri birbirine zıt da olsa, ikisi de yanlıştır. Çünkü evren, bilinebilir olanların bütünü ( mutlak) olarak deney sınırlarının dışındadır.
 
    Peki, insan neden böyle bir hataya düşer? İnsan bilemeyeceği, kavrayamayacağı şeyler üzerine düşünmeye yatkındır da ondan. Ona göre “ aklın ilkeleri, koşulların totalitesi ile uğraşır”, bütünü, mutlağı bilip rahatlamak ister. Ancak böyle yaparak, sorunlarını artırır. Aklın mantığı, tek tek şeylerin idesini, kavramlarını birer nesne olarak görüp, bu görünümün mantığından yeni ve evrenin yapısıyla ilgili daha tümel bilgilere ulaştığını sanır ( Spinoza ve Descartes gibi). Bu metafizik bilme, “tez” ve “antitez” diye adlandırılan yargıların formel dayanaklarından sıyrılıp sanki duyumsallığın nesnesiymiş gibi görülmesi ve “ sentez” isminde bir yeni yargı yaratılmasıdır.

   Sonuç olarak, Kant’ta diyalektik, saf aklın idelerinin kendilerinde değil, bunların yanlış kullanımıdır. Transandantal diyalektik ise, transandantal analitik'in karşıtı, yani yanılgının mantığıdır. Çünkü akıl, akıl yürütme yöntemleriyle işlem yaptığında  kendisiyle çatışmaya düşer ki, işte ortaya çıkan bu yanlış çıkarımların (antinom) giderilmesi için "transandantal diyalektiğe" başvurmak zorunda kalınır. Burada iki karşıt tezin, yani tez ve antitezin karşıtlarının imkan­sızlığı kanıtlanarak giderilir. Bu an­lamda Kant'a göre diyalektik, bir yandan ak­lın ulaştığı bir yanılgı şekli olduğu gibi, aynı za­manda bu yanılgının düzeltilmesi için başvuru­lacak eleştiri, yanlışı gösterme yöntemi de ola­bilmektedir.

kaynak: 

Kurt, Ceyhan: Kant'ın etik görüşünde özgürlük kavramının yeri
Heimsoeth, Heinz: Kant'ın Felsefesi
Kant, Immanuel: Saf Aklın Eleştirisi
Ege, Ragıp: Diyalektik
Hilav, Selahattin : Diyalektik Düşüncenin Tarihi










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder